Beşir Göğüş: Yazmaya Doğrudan Yaklaşım

      17 Ağustos 1999'daki depremde yitirdiğimiz Eğitimci-Dilci-Yazar Beşir Göğüş'ün, Dil Derneği'nce yayımlanan "Ardında Kalan Belgeler" adlı kitabındaki "Hollanda'da Uygulanan Bir Yazma Eğitimi Yöntemi ve Örnekleri" başlıklı yazısından bir bölümü aşağıda yayımlıyoruz.
* * *
      Yazma yeteneğinin yeterince gelişmemesi, öğrencide yazmaya isteksizlik ve korku, anadili eğitiminde bizim de başlıca sorunlarımızdandır. Bu nedenle sözkonusu edeceğimiz yöntem ve uygulamanın meslektaşlarımıza yararlı olacağını umarız.
      Yazma eğitiminin iyi bir sonuç vermesi için yazmanın ne olduğunu belirlemek gerekirdi. Nitekim Hollanda'da bu denemeyi yapanlar önce "Yazmak, kalemi kâğıt üzerinde yürütmekten daha ileri bir şeydir," demişler. "Yazmak, bir kimsenin düşündüğünü, yaşadığını, bilgisini, duygusunu anlatmasıdır; anlatmak istediklerini bir sıraya koymasıdır. Yazmak, öğrenmenin de başlıca yardımcısıdır. Yazı, okunmak için yazılır."
      Bu son cümle üzerinde biraz durmak gerekir: Denemeyi yapanlar, ortaokul düzeyindeki çocukların yazmanın yararına inanmadıklarını saptamışlar. Bu "inançsızlık" ise doğal olarak "önemsemezliği", "özensizliği" doğurmaktadır. Bu durumda "yazma zevki" de oluşmamakta, zorla yazdırıldığı için "yazma korkusu" doğmaktadır. İşte önce yapılacak iş, öğrencileri yararlı ve zevk alacakları konulara yönelterek yazmanın yararına ve kendi güçlerine inandırmak olmalıdır.
      "Yazmak, okullarda birçok yönlerden biçimsel ("formal") bir eylemdir," diyorlar. Bu ise kendi başına bir yazma güçlüğüdür. "Biçimsel eylem" terimi, burada, kimi yazma kurallarını öğrenip uygulamak anlamına gelmektedir; bu ise gerçekten sıkıcı ve yararlı olmayan bir çalışmadır.
      Yazmada başarının temeli, öğrencinin yazmak istediğidir; bu da konusunu öğrencinin kendisinin seçmesi
ile sağlanır. Öğrenci, yazma konusunu kendi seçmelidir; çünkü onun seçeceği konu, kendi yaşantıları, gözlemleri, anıları, bilgileri, düşünceleri ve duyguları ile beslenip gelişir. İşte "Yazmaya Doğrudan Yaklaşım" teriminden anlaşılması gereken de budur. Konuyu öğretmenin vermesi, "doğrudan" değil, "dolaylı" bir yaklaşımdır; bu ise bir zorlama yüklemedir ("imposition") ki öğrenciye yabancı olan konular niteliği taşımaktadır. Çünkü o konuda öğrencinin yazacak izlenimi, bilgisi, duygusu azdır ya da yoktur. Öğretmen asıl, öğrencinin kendi izlenimlerinin zengin olduğu bir konuyu seçmekte ona kılavuzluk etmelidir.
      Öğretmenin yardımcılığı önce, belki önemsenmez ama kendisinin de yazmayı sevmesi ile başlar. Bugün toplumda ortaya çıkmış artistler, yazarlar, toplum hareketlerinin liderleri yanında örnek ve öncü olma niteliği zayıflamış olsa bile öğretmen gene de bir kılavuz ve örnektir. Öğretmenin kendisinin de yazmayı bilmesi, herhangi bir türde sanat ve bilim yazıları yayımlaması, onun kılavuzluk niteliğine güven uyandırır. Hele öğrencisi, onun yazılarından bir bilgi ya da zevk alıyorsa yazının yukarıda belirttiğimiz "okunmak ve yararlanılmak için yazıldığı" niteliğini de ortaya koymuş olur.
      Öğrencide yazma isteği ve zevki uyanmasında, sınıfta yaratılacak havanın büyük etkisi vardır; sınıfta adeta bir seferberlik havası yaratılmalıdır. Herkes yazmaya yöneltilmiş bulunursa yazma korkusu kaybolur. Bu hava günlük yaşam içinde yaratılabilir: Yaşamış, heyecan duyulmuş bir olayın, kazanın öykülenmesi; okunmuş bir
yazıya duyulan tepkinin saptanması; dinlenen bir haberin uyandırdığı sevinç ya da üzüntünün belirtilmesi; bir yardım ya da armağan için teşekkür mektubu yazılması; bir ihtiyaç için bir devlet makamına dilekçe yazılması... İşte bunlar, günlük yaşamdan çıkabilecek yazma etkinlikleridir. Yazma isteği duyurmak, anadilinin başka etkinliklerine de bağlanabilir. Özellikle okuma ve konuşma, bu alanda çok verimli birer temel oluşturur.
      Yazmaya bu türlü yöneltme, çocuğa ihtiyaç duyurmadan, tepeden inme verilen bir konu üzerinde yazılan bir ödevden daha başarılı sonuca varır. Yazma etkinliğine böyle bir yöneltme, her çocuğun kendi duygu ve düşüncesini olduğu kadar, kişisel anlatım yeteneğini de ortaya koyar. Şu gerçeğin göz önünde tutulacağını umarız: Bu yaştaki çocuklar, dilin edebi anlatım yollarını benimseyememişlerdir; anlatımlarında kullanamazlar. Onların anlatımı, kendi düzeylerinin anlatımıdır; kuşkusuz asıl bu yönüyle özgün ve ilginçtir.
* * *
KAYNAK: Beşir Göğüş, Ardında Kalan Belgeler, Dil Derneği, Ocak 2013, s. 150-156.